"Yaşadığımız bu dünya hayal mi, gerçek mi, söylemek zor."
Merhaba Dostlar,
İlk film tanıtımımı benim için yeri çok ayrı olan bir yapıma ayırmak istedim.
Aha tam şuraya bir uyarı levhası dikiyorum: Bu yazı bol miktarda duygusallık ihtiva etmektedir.
İşin duygusal kısmını tanıtımdan sonraya bırakarak konuya dalıyorum.
En başta karakterlerden isim vererek değil, "erkek" ve "kadın" olarak bahsedeceğimi belirtmek isterim; çünkü filmin özünde onların bu dünyada birer ismi yok; onlar "erkek" ve "kadın". Bir nevi modern dünyanın cehenneminde kendi cennetlerini, kendi tarzlarında kuran yeni nesil Adem ile Havva.
Erkek, motosikletiyle mahalle mahalle gezmektedir. Evlerin kapılarına ilanlar asar ve ertesi gün hangi kapılarda ilanın hala durduğunu kontrol eder. Böylece anlar ki o evde şu anda kimse yoktur ve geceyi orada geçirebilir. Evi otel niyetine kullanmanın karşılığı olarak da bozuk olduğunu anladığı aletleri tamir eder, kirlileri yıkar vs. ve kaldığı her evde kendi fotoğrafını çeker.
Yine bir gün, çok zengin bir muhitte boş olduğunu düşündüğü bir eve girer. Evde gezinir, yemeğini yer, bulduğu kirli çamaşırları yıkar ve bozuk tartıyı tamir eder.
Fakat evin boş olduğu konusunda yanılmaktadır.
Aslında ev sahibesi de oradadır. Kocasının bencilce ve takıntılı sevgisinden, zulmünden, statü ve para uğruna ailesince ona terkedilmişliğinden ruhsal bir çöküş içinde olan kadın sessizliğiyle isyan etmektedir.
Nihayet erkek ve kadın karşılaşırlar ve erkek önce kadının eve dalan bir yabancıya anlayışla yaklaştığını varsayarak apar topar oradan kaçar.
Fakat kısa bir süre durup düşündükten sonra kadının vücudundaki yaraların, gözlerinin derinliklerinde anlattığı ızdırabın yanında çok hafif kaldığını anlayarak geri döner.
Döndüğünde kadını banyoda ağlarken bulur; onun için pikaba bir şarkı koyar; gardıroptan kıyafet seçer ve banyo kapısına bırakır. Kadın bu şarkıyla banyodan çıkar, kıyafetleri giyer ve onun bir golf topuyla yaptığı dostluk çağrısını sessizce kabul eder.
O esnada koca eve döner ve kocanın kadına zulmüne dayanamayan erkek kadını onun elinden kurtarıp kaçırır.
Onlar artık kadın ve erkektir; dile gelmemiş kelimelerle sözlenmiş, bu dünyanın kanunlarına göre suçlu, kendi dünyalarında sadık bir aile...
Onlara biçilmiş rollere karşı kendi kurallarıyla sessizce direnen ruhsal bir karı-koca...
Konuşmadan, tartışmadan, dertleşmeden tanırlar birbirlerini; aslında tek bir kişiymişler gibi...
Kendi kurallarıyla severler ve kabulleniş onlara has bir isyan biçimidir.
Kadın duyulmayan olmayı seçer...
...ve erkek onun uğruna görünmeyen olur.
İşte bu onların sonsuz aşkları için "varolmama" şeklidir.
Bu filmin yeri bende neden mi ayrı? Belki aranızda merak eden çıkar diye anlatıyorum. Her şey filmin aşağıdaki afişiyle başladı.
Filmin gösterime girdiği tarihlerde ben İzmir'de bir üniversite öğrencisiydim. O zamanlar birlikte olduğum sevgilim ve bir erkek arkadaşla (adı Cenk olsun) birlikte kalıyorduk; evet kızlı erkekli bir evdi yani.^^
Üçümüz birlikte harika zaman geçirirdik. Film izler, evde sosyoloji, felsefe tartışma günleri düzenler, kekli, börekli, çaylı, biralı muhabbetler ederdik. Banyoda İzmir'in olmazsa olmazı hamam böceklerinden biri çıkarsa erkekleri kurtarmak bana düşer, elektrikler kesilince de karanlık fobimden ötürü bu sefer onlar her şeyi bırakıp eve koşardı. Kavgasız, sorunsuz iki sene geçirdik o evde hep birlikte.
Ailem tutucu değildir; ama iki erkekle aynı evde kaldığımı bilseler kıyamet kopardı elbette. Bu yüzden ben de onlara aynı sokakta oturan, okuldan bir kız arkadaşımla (onun da adı Aslı olsun) yaşadığım yalanını söyledim. Annemler geleceği zaman erkeklerin odalarını evde sadece kızlar yaşıyor gibi dekore eder, ortalığa tokalar, takılar saçardım ve Aslı da ev arkadaşım gibi bende kalırdı.
Bu posteri bana sürekli DVD kiraladığımız yerden hediye etmişlerdi. O zaman filmi ne izlemiş ne de daha adını duymuştuk. Açıkçası poster bana biraz kız işi gelmişti ve yine bir gün annem İzmir'e geleceğinde sırf dekor olsun, oda daha bir feminen dursun diye Cenk'in odasına astım.
Annem gittikten sonra Cenk "bu ne yeaa, tam kız posterini odama asmışın" diye söylendi; ama üşengeçliğinden de sökmedi.
Nihayet üç kafadar filmi izledik ve üçümüz birden adeta vurulduk. Sonrası bir poster kavgası "aslında benimdi", "hayır, bir kere odama asmışsın, o zaman benimdir", " hani kız işiydi", "ne alaka yaa"...
Okul bitti, ben ne olduğunu anlayamadan pat diye İstanbul'da işe girdim; bütün eşyamı ve sevdiklerimi İzmir'de bırakarak... İlişkim mesafeye dayanamadı, ayrıldık. Bir süre sonra onlar da evi boşaltacaklarında eşyalarımı almak için İzmir'e gittim. Her şeyi paketledik, arabalara yerleştirdik. Geride bir tek şey bıraktık; duvardaki o poster... Üçümüz yan yana gelip bomboş evde tek başına asılı duran o posterin fotoğrafını çektik ve vedalaştık.
Aradan geçen on senede birbirini seven arkadaşlar olarak ne zaman bir araya gelsek laf bir şekilde o postere gitti. :)
Filmi defalarca izledim ve her seferinde aynı tadı aldım. Önerdiğim herkes de benimle aynı fikirde oldu.
Eğer izlemediyseniz, her ne kadar ilk filmi olmasa da, Kim Ki Duk'a haklı bir şöhret ve Venedik Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ödülünü getirmiş bu yapımı listenizin en başına koyun derim.
Son olarak, erkeğin kadın için seçtiği ve her dinlediğimde tüylerimi diken diken eden o şarkıyı paylaşıyorum.
Sevgiyle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder